14 Haziran 2024

Bahçeli, Erdoğan'ı bırakır da gider mi?

MHP, sahip olduğu oy potansiyeli ile hiçbir zaman tek başına iktidar olamayacak ama bu sistem sayesinde her zaman oyunun içinde hesaba katılması gereken bir aktör olacak

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli - Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan

Bizim memlekette normal olarak yılın bu mevsiminde, bir bayram tatiline de iki gün kalmışken çok fazla siyasi hareketlilik olmaz.

Onun için Erdoğan – Bahçeli – Özel üçgeninde yaşanan gelişmeler ve MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin önce subliminal sonra da açıkça verdiği mesajlar havayı siyaseten de ısıttı.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, bugün aktif siyasetteki en eski isimlerden biri.

1967'den beri aktif siyasetin içinde.

Onun için her attığı adımın bir anlamı var; bugün herkes tarafından anlaşılamıyor olsa da her adımının planlı olarak atıldığını varsaymak gerek.

Nitekim, Erdoğan'a "tek adamlık" yolunu açacak Anayasa değişikliği için o güne kadar izlediği siyasetin tam tersine yöneldiğinde de yadırganmış ve anlaşılamamıştı.

Bugün görüyoruz ki Bahçeli, bu konuda Erdoğan'dan daha uzun vadeli bir oyun kurmuş.

Bunun sonucunda da Erdoğan Cumhurbaşkanı olarak yürütmenin tek yöneticisi hâline geldi ama MHP'yi de bir tür koalisyon ortağı olarak kabullenmek zorunda kaldı.

Darbe girişiminin ardından Fetullahçılardan boşalan kadroların MHP'liler tarafından doldurulması da işine geldi, çünkü AKP'nin o kadroları tek başına doldurabilme olanağı yoktu.

Bahçeli, Başkanlık sistemine geçildiğinde "yüzde 50,000001" oyun şart olduğunu biliyordu, Erdoğan'ın bunun için kendisine muhtaç olacağının da farkındaydı.

Genel seçim öncesinde bir ara konuşulur gibi olan "yüzde 50 + 1 şartı çok yüksek, değiştirilmeli" tezinin tartışılmasını ilk günden bastırdığını da hatırlayalım.

Bahçeli biliyor ki yüzde 50 + 1 oya ihtiyaç duymadan da seçilebilecek olan Erdoğan, MHP'ye de muhtaç olmaz.

Bu sadece Erdoğan için değil, gelecekte Cumhurbaşkanı adayı olacak kişiler için de geçerli bir durum.

MHP, sahip olduğu oy potansiyeli ile hiçbir zaman tek başına iktidar olamayacak ama bu sistem sayesinde her zaman oyunun içinde hesaba katılması gereken bir aktör olacak.

Bu alışveriş ve ortaklık, bütün ortaklıklarda olduğu gibi çift taraflı işliyor.

Bu işte kazanan sadece Erdoğan değil, MHP de kazanıyor.

Hatta Özel Harekât polislerinin bıyık konusundaki eğilimlerine bakacak olursak, artık silahlı bir gücü de kontrol edebiliyor.

Sinan Ateş cinayetinde, bu birlikte görevli bazı polislerin de cinayetin planlama aşamasında yer aldıklarını hatırlatayım.

Ateş cinayeti soruşturmasında gündeme gelen eski MHP'li Milletvekili Olcay Kılavuz'un da Özel Harekât karargâhını yakın zamanda ziyaret ettiğini sosyal medya mesajlarından öğrenmiştik.

Onun için MHP, bu koalisyonu kolayca bozmaz. Bozarsa kaybedeceği çok mevzi var, Bahçeli bunu hesaplar.

Erdoğan da bozmak istemez.

Kâğıt üzerinde TBMM'de MHP'nin yerine koyabileceği çok isim var gibi görünse de Bahçeli ile ortaklığı daha sorunsuz yürütmesi mümkün.

Ve unutmayalım ki bu iki parti arasında bir oy geçişkenliği de var ve bu geçişkenliğin AKP aleyhine işlemesi daha olası.

Peki Bahçeli, neden böyle davranıyor?

İmalı fotoğraflar, her yöne çekilebilecek şarkılı videolarla ne yapmak istiyor?

Ya son söylediği şu sözlere ne demeli: "AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi, buna da Altılı Masa'nın diğer unsurlarının desteği MHP'nin samimi dileğidir."

Bu, "ben çekiliyorum, siz ne hâliniz varsa görün" anlamına gelmiyor.

Erdoğan'a küçük bir uyarı sadece.

Bahçeli, Sinan Ateş cinayeti ile ilgili davanın, mahkeme tarafından kabul edilmiş iddianameyle sınırlı kalmasını istiyor.

Soruşturmanın derinleştirilmesinin, MHP ya da Ülkü Ocakları'nda bazı üst düzeydeki kişilere ulaşma olasılığı yaratacağını kuşkusuz ki bizlerden daha iyi biliyor.

Bu cinayeti onayladığı anlamına elbette gelmez ancak soruşturma için belli bir çizgi çekilmesi gerektiğini biliyor, o çizgiyi de mahkemedeki iddianame ile çiziyor. Bunun ötesine geçilmesini istemiyor.

Erdoğan'ın, Bahçeli'yi kırmayacağını da şimdiden söyleyebilirim.

Hem bilmiyor musunuz, Türkiye'de yargı bağımsız. Erdoğan nasıl talimat verebilsin ki? :)

* * *

Büyük koalisyon!

AKP ile ilişkileri normal bir zeminde sürdürmek başka bir şey, AKP ile ittifak içine girerek, Erdoğan'ın iş bilmezliğinden kaynaklanan sorunlara ortak olmak başka bir şey
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli - CHP Genel Başkanı Özgür Özel - Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan

MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin "AK Parti ile CHP arasında geniş tabanlı bir ittifakın vücuda gelmesi MHP'nin samimi dileğidir" sözleri, "eski bir rüyayı" yeniden canlandırmış olabilir.

"Eski bir rüya" dedim ama aslına bakarsanız bu eski rüya ülkenin "patronlarına" ait bir rüya.

Gazeteciliğe başladığım günden beri –seneye 50 yıl olacak– bu rüyanın sıkça dile getirildiğini hatırlıyorum.

Patronlar böyle bir koalisyonu hayal ederler, çünkü düşünürler ki iki ana akımın bir hükümet içinde birleşmesi, ülkeye istikrar getirir, sivrilikleri törpüler, "aşırı uçların" iktidar şansı bulmasını zorlaştırır.

MHP lideri bunu önerse de CHP'nin böyle bir koalisyon fırsatının üzerine atlayacak kadar siyasetten habersiz olduğunu düşünmüyorum.

Böyle bir koalisyon, gelecek seçimde iktidar alternatifi olabilecek bir partinin, bundan vazgeçmesi anlamına gelir.

AKP ile ilişkileri normal bir zeminde sürdürmek başka bir şey, AKP ile ittifak içine girerek, Erdoğan'ın iş bilmezliğinden kaynaklanan sorunlara ortak olmak başka bir şey.

Ülkenin ana akım partilerinin bir koalisyon içinde yer aldıklarında, hataların bedelini hep birlikte ödediklerini de 2002 seçiminden hatırlıyor olmalıyız.

* * *

Bayram arası

Bayram tatili süresince yazı yazma fırsatım olmayacak, tatil dönüşü yine görüşmek dileğiyle, mutlu bayramlar.

Mehmet Y. Yılmaz kimdir?

Mehmet Yakup Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğdu. İlkokulu Antalya Devrim İlkokulu'nda, orta okul ve liseyi parasız yatılı olarak Denizli Lisesi'nde okuduktan sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden 1977 yılında mezun oldu

Gazeteciliğe SBF öğrencisi iken 1975 yılında Ankara'da Mehmet Ali Kışlalı yönetimindeki Yankı Dergisi'nde başladı. Derginin Yazı İşleri Müdürlüğü görevini de bir süre yürüttü.

12 Eylül 1980 darbesi öncesinde Türk İş'e bağlı Yol İş Federasyonu ve YSE - İş sendikalarında basın müşaviri olarak görev yaptı, sendika gazete ve dergilerini yayınladı

Askerlik görevini Kara Harp Okulu'nda tamamladıktan sonra İstanbul Gelişim Yayınları'nda mesleğe döndü. Gelişim Yayınları'nda Erkekçe ve Bilim dergilerinin Genel Yayın Müdürü Yardımcılığı ve ardından Gelişim TV Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinde bulundu

1985 yılında Hürriyet'e geçti ve Hürriyet Dergi Grubu'nu kurdu. Tempo, Blue Jean, Playmen gibi dergileri yayınladı.

Daha sonra Dönemli Yayıncılık Genel Müdürlüğü görevine getirildi. Ercan Arıklı ile birlikte Dönemli Yayıncılık'ın 1 Numara Yayıncılık'a dönüşmesi sırasında Genel Müdürlük görevini üstlendi. Aktüel, Cosmopolitan, Penthouse, Oya gibi dergilerin kurucu genel yayın müdürü oldu. Bugüne kadar 30'u aşkın derginin kuruculuğunu yaptı.

1995 yılı başında Posta gazetesini yayınladı. Aynı yılın sonunda Fanatik gazetesini, 1996 yılı sonunda da Radikal gazetesini kurdu, genel yayın müdürlüğünü yürüttü.

2000 yılında Milliyet Gazetesi Genel Yayın Müdürlüğü görevine getirildi. Bu görevi 5,5 yıl sürdürdükten sonra Doğan Burda Dergi Grububu'nun CEO'luğu görevini üstlendi.

2005 yılından 2018 Eylül ayına kadar Hürriyet gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. Ekim 2018'den itibaren T24'te yazmaya başladı.

Gazete köşe yazılarından derlenen "Kırmızıyı Seçtim, Aşk Mavinin Altındaydı", "Benden Selam Söyleyin Bütün Aşklarıma", "Aşktan Sonra Hayat Var Mı", "Şaşırma Duygumu Kaybettim, Hükümsüzdür" isimli kitapları yayımlandı. "Aşk Herşeyi Affeder mi" isimli uzun hikâyesi de kitap olarak yayınlandı. 

"Türkiye medyasında en çok yayın başlatan gazeteci" olan Mehmet Y. Yılmaz, güncel politik gelişmelerin yanı sıra, deneme tarzındaki yazıları ile futbol üzerine yaptığı yorumlarıyla da biliniyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Demokrasiye uzak, diktatörlüğe yakın

Erdoğan’ın iktidardan ilelebet gitmemek için bizim henüz bilmediğimiz başka planları mı var?

Adam kazandı!

Trump, ön görülemez dengesiz kişiliği ve herkese yukardan bakan tavrıyla sadece ABD demokrasisi için değil, herkes için tehlike

En çok 12 Eylül rejimine benziyor

“Darbeci” diye yeri göğü inlettikleri 28 Şubatçılar bile Erdoğan’ın yerine bir devlet memurunu kayyım olarak tayin etmeyi akıllarından geçirmemişlerdi. Ancak Erdoğan rejimine hâkim olan zihniyet bu değil. Bu rejim, otokratik vesayet rejimi

"
"